Oruç ibadetinin ferdi, ictimai, bedeni, rûhi, sıhhi ve terbiyevi pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bu hikmetlerden sadece birkaç tanesi şunlardır:
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Allah’ın Rasûlü’ne, onun âline, ashabına ve kıyamete kadar ona tâbi olan müminlere salât ve selam olsun.
Orucun Hikmetleri
Oruç ibadetinin ferdi, ictimai, bedeni, rûhi, sıhhi ve terbiyevi pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bu hikmetlerden sadece birkaç tanesi şunlardır:
1- Takva: Allah azze ve celle’nin yaratıp dünyaya gönderdiği insanın, dünyadaki en büyük gayesi yaratıcısına itaat etmektir. Yani emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle takva dairesinde yaşamaktır. Allah azze ve celle bu konuda insanı başıboş bırakmamış, aksine ona kitaplar indirip, Rasûller göndererek nasıl yaşamaları gerektiğini onlara bildirmiştir.
Her ne kadar Kur’an-ı Kerim bütün insanları müjdeleyip korkutmak, hepsini Allah’a davet etmek için inmiş ise de ancak Allah azze ve celle, sadece takva dairesinde yaşayanların ondan faydalanabileceğini, onunla sadece bunların hidayet bulacağını açıklamıştır. Ayet-i kerimeye kulak verelim: “Elif, lâm, mim. Bu, o kitaptır ki onda (Allah tarafından gönderildiğinde) hiç şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.” (Bakara, 1-2)
İnsanın kendisi vesilesiyle takvayı kazanacağı, insanı takvaya götüren en önemli sebeplerden biri de hiç şüphesiz oruçtur. Zira Rabbimiz emretti diye normal zamanlarda mübah olan en tabii ihtiyaçlarını terk eden insanın, Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzaklaşıp emrettiği şeyleri yerine getirmesi gayet tabii ve daha kolaydır. Bundan dolayı diyebiliriz ki oruç, haramları terk etmek ve emirleri yerine getirmek için bir alıştırma ve bir idmandır.
İnsanoğlunun tabiatı üç farklı kuvvetten müteşekkildir: Bunlardan birisi meleki, diğeri şeytani, öbürü ise behimidir. Melekiyet yönünü ruh, kalp ve şeytana hizmet etmekle tefessüh etmemiş olan akıl oluşturur. Şeytaniyet yönünü nefis ve onun hizmetindeki bazı duygular oluşturur. Behimiyet yönünü ise yemek, içmek, cinsel arzuları tatmin etmek ve benzeri şeyler oluşturur. İnsanın takva dairesinde kuvvetli olması, son ikisinin birincisinin hizmetine verilmesiyle; zayıflığı ise birincisinin onların hizmetine verilmesiyle orantılıdır. İşte oruç, insandaki şeytani ve behimi yönlerin kısıtlanıp meleki yönünün hizmetine verilmesinden ibarettir.
Orucun takvaya götüren en etkili sebeplerden biri olduğuna işaret etmek için Allah Teâlâ, orucun farziyetini bildiren ayet’i kerimenin sonunda: “Umulur ki takva sahibi olursunuz” (Bakara, 183) buyurmaktadır.
2- Sabır: Âdemoğlunun imtihan edilmek için gönderildiği şu fâni dünyada, imtihanı başarıyla geçmesi için ona gerekli olan sıfatların başında sabır gelmektedir. Oruç, onu sabırlı olmaya alıştıran en etkili bir sebeptir. Zira oruç vesilesiyle en zaruri ihtiyaçlarını dahi belirli bir süre terk etmektedir. En zaruri ihtiyaçlarını bile sadece Allah emrettiği için terk eden insanın, kendisine haram kılınan şeyleri terk etmesi ona gayet kolay olur. İşte orucun bu özelliğinden dolayıdır ki, oruca “sabır” ismi de verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ’nın: “Şüphesiz sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir” (Zümer, 10) ayet-i kerimesi hakkında müfessirlerin bir görüşü de buradaki “sabredenler”den maksadın, oruç tutanlar olduğudur.
3- Şükür: Oruç, nimetlerin şükrünü eda etmeye sevk eden sebeplerin başında gelir. Çünkü oruç, en önemli ve insan için en gerekli nimetler olan yemek, içmek ve cinsel arzuları tatmin etmekten nefsi alıkoymaktır. Belirli bir süre nefsi bu nimetlerden uzak tutmak, bu nimetlerin kadrini bilmeye ve kıymetini takdir etmeye vesile olur. Zira nimetlerin içinde olan ve onları kolayca elde edebilen kimse, bu nimetlerin kadrini bilmez. Bu nimetleri belirli bir süre de olsa bulamayan veya bulduğu halde onlardan istifade edemeyen kimse, bu nimetlerin ne kadar kıymetli olduğunu idrak eder. Bu da onu şükürle bu nimetlerin hakkını eda etmeye ve bu nimetleri zayi etmeksizin, veriliş maksadına uygun bir şekilde kullanmaya sevk eder. Böylece insanı insan yapan şükür makamına ulaşır.
İşte Allah Teâlâ orucun, şer’an ve aklen farz olan nimetlerin şükrünü eda etmeye sevk ettiğine işaret etmek için oruç ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Ve umulur ki şükredersiniz.” (Bakara, 185) Orucu bize farz kılmakla bize takva ve hidayeti veren Rabbimize şükürler olsun.
4- Diğergamlık: Düşkün ve muhtaç kimselerin gözetildiği bir toplum, adalet ve rahmetin hâkim olduğu İslami bir toplumdur. Muhtaç kimseleri hakkıyla gözetebilmek için onların ihtiyaç derecelerini bilmek gerekir. Onların dertleriyle dertlenebilmek için, onların dertlerini yaşamak gerekir. İşte insanın aç ve susuz kalmasına sebep olan oruç, insanın aç ve susuz kimselerin hallerini iyice anlamasını sağlar. Böylece insan, en erdemli özellik olan diğergamlık sıfatını haiz olur.
5- Nefis terbiyesi: İnsanoğlu için en önemli hususlardan biri de nefsini ve arzularını terbiye etmesi ve kontrol altına almasıdır. İşte bu konuda insanın en büyük yardımcısı oruçtur. Zira oruç insanın hayvani tabiatını kontrol altına alır ve şehevi arzularını kırarak dindirir. Zira nefis doyduğu zaman çeşitli şehevi arzuları temenni ederek azar. Nefis aç kaldığı zaman ise, bu arzularını düşünemez ve onlardan vazgeçer. Bu husus bütün toplumların tecrübe ettiği ve tüm ilmi verilerin tespit ettiği bir konudur. İşte bundan dolayıdır ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim zinaya düşmekten korkacak olursa oruç tutsun. Çünkü oruç onun için (şehevi arzularına mâni olan) bir kalkandır.”[1]Fakat bu konuda ifrat ve tefritten sakınmak için sünnet-i seniyyede varid olduğu şekliyle oruçla nefsi terbiye etmeye gayret ederek; İslam dışı toplumlardan alınmış olan açlık şekilleriyle nefsi terbiye etmekten sakınmak gerekir.
Orucun Fazileti
Ebû Hureyre, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Allah Teâlâ buyurdu ki: “İnsanoğlunun her işi kendisinindir. Ancak oruç değil. Çünkü o, benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm.” Oruç, günahlardan koruyan bir kalkandır. Oruç tutmaya başladınız mı oruçlu olan kimse kötü kelam konuşmasın, bağırıp çağırmasın. Biri onunla sövüşmeye veya kavga etmeye kalkışırsa, “Ben oruçluyum” desin. Muhammed’in hayatı elinde olan zata yemin ederim ki oruçlu kimsenin ağız kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar zamanında, diğeri de orucuyla Rabbi ile karşılaştığı andadır.”[2]
Bu hadisin başka bir rivayeti şöyledir: “İnsanoğlunun her işi (yani sevabı) fazlalaşır. Bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar arttırılır. Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ancak oruç bundan müstesnadır. Çünkü o, benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm. Çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme-içmesini bırakmaktadır.”[3]
Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan gelen başka bir hadiste şöyle buyurulur: “İman ederek ve Allah’tan sevap bekleyerek Ramazan’da oruç tutan kimsenin, geçmiş günahları affedilir.”[4]
Allah’ın emrine uyarak bize mübah kılınan şeyleri terk eden bizler, tüm söz ve davranışlarımızda, sözlü ve fiili eylemlerimizde de Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeliyiz. Özellikle bu ayı fırsat bilerek kendimizi buna alıştırmalıyız. Zaten hadisteki: “Biri ona söver veya kavga etmeye kalkışırsa “Ben oruçluyum” desin” kısmından maksat da budur.
Şayet bize haram kılınan şeyleri terk etmez isek, o zaman önceden mübah olan şeyleri terk etmemizin bize hiçbir faydası olmaz. Ebû Hureyre rivayet ediyor: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Kim yalan söylemeyi ve onunla amel etmeyi bırakmazsa, Allah’ın onun yemesini ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.”[5] Oruç tuttukları halde gıybet, dedikodu, yalan, aldatma ve diğer büyük masiyetlerden vazgeçmeyenlerin vay haline!
İşte günahlardan sakınarak oruç tutanları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle müjdeliyor: “Cennette kendisine Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet gününde o kapıdan oruçlular dışında kimse giremez. (Kıyamet gününde) denilir ki: “Oruç tutanlar nerede?” Onlar da kalkarlar ve o kapıdan onlardan başka kimse giremez. Onlar içeri girdikleri zaman kapı kapatılır ve kimse içeri giremez.”[6]
Ramazan Ayı Arınma ve Rahmet İklimidir
Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında nazil olması ve Allah Teâlâ’nın ezeli kelamında onu diğer aylardan ayırarak övmesi, onun diğer aylardan üstün ve farklı olduğunun bir işaretidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “O Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir. (O Kur’an) insanları hidayete erdirmek, doğru yolu ve hak ile bâtılı ayırt eden hükümleri açıklamak üzere indirilmiştir.” (Bakara: 185) İşte bu ve daha başka sebeplerden dolayı Ramazan ayı her şeyi ile diğer aylardan farklı değerlendirilmiştir. Kendisine özel ibadetlerin bulunması, yapılan ibadetlerin mükâfatının diğer zamanlarınkinden kat kat fazla olması bu ayın değerini daha farklı kılmaktadır. Bütün bunlardan dolayı Ramazan ayını ganimet bilmeli, ondan faydalanabildiği kadar faydalanmalıdır. Hz. Aişe validemiz anlatıyor: “Allah’ın Rasûlü, (ibadet hususunda) diğer aylarda göstermediği gayreti Ramazan ayında gösterirdi. Ramazan’ın son on gününde de diğer zamanlarda göstermediği şekilde gayret ederdi.”[7]
Bu ay rahmet ve bereketin bol bol yağdığı, azap kapılarının kapatıldığı, azgın şeytanların zincire vurulduğu ve cennet kapılarının açıldığı bir aydır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayının ilk gecesi gelince, şeytanlar ve cinlerin azgınları bağlanır. Cehennem kapıları kapanır ve hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır, hiçbirisi de kapanmaz ve Allah tarafından biri şöyle haykırır: “Ey hayrı isteyen! Kolları sıva. Ey şerri isteyen! Vazgeç bu ayda ondan. Allah’ın ateşten azat ettikleri vardır ve bu da her gece olur.”[8]Ne mutlu bu müjdelere kulak verip, kendisini ateşten azat edenlere!
Bütün bunları çok iyi değerlendirmemiz ve şeytanlar zincire vurulmuşken tam bir azık edinmemiz gerekir. Öyle ki onlar salındıkları zaman bambaşka bir şahsiyetle karşılaşsınlar. Bu ayda bol bol inen rahmet ve bereketten çokça yudumlamamız ve bir sonraki Ramazan’a kadar şeytanlarla mücadele edebilecek bir cephaneyle donanmamız gerekir.
Kur’an-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı ve “Kur’an ayı” ismine bihakkın layık olan Ramazan ayında çokça Kur’an tilavet etmeli, tefekkür ve zikir ile kendimizi manevi yönden teçhizatlandırmalıyız. Özellikle her tarafta Müslüman kardeşlerimizin şehit edildiği, Müslüman bacılarımızın başına türlü türlü felaketlerin geldiği, İslam’ın ve Müslümanların çeşitli girdaplarla karşı karşıya bırakılmak istendiği bugünlerde; bu korkunç bulutları dağıtıp güneşi bize göstermesi için Rabbimize çokça dua etmeliyiz. Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kulun Rabbine en yakın olduğu zaman dilimi secdede olduğu andır. O halde (secdede iken) çokça dua edin.”[9] Oruçlu kimsenin ve mazlumun duasının da geri çevrilmeyip kabul edileceği hadislerde sabit olmuştur. O halde rahmet ve bereketin çokça yağdığı Ramazan ayında oruçlu ve mazlum olarak başımızı secdeye koyup, Rabbimize çokça yalvarmalıyız. Olur ki başımızın üstündeki bu karanlık bulutları dağıtıp bizi aydınlık günlere ulaştırır.
Ramazan ayında yapılan bir ibadetin sevabı, diğer zamanlarınkinden daha çoktur. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Hangi sadaka daha hayırlıdır?” diye sorulduğunda; “Ramazan’da verilen sadakadır” cevabını vermiştir.[10]Ramazan’da yapılan umrenin hac kadar sevabının olacağını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle beyan etmiştir: “Ramazan ayında umre yapınız. Ramazan ayında yapılan umre hacdır.”[11]Ramazan ayında yapılan tesbihatın da diğer zamanlarda yapılandan daha çok sevabı olduğu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem tarafından şöyle açıklanmıştır: “Ramazan’da yapılan bir tesbihat, diğer aylarda yapılan bin tesbihattan daha faziletlidir.”[12] Peygamber efendimiz de bu ayda hayır ve hasenatı çokça yapmış ve insanları bu hususta teşvik etmiştir. İbni Abbas anlatıyor: “Rasûlullah insanların en cömerdiydi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi.”[13]
Bütün bunları çok iyi düşünerek elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar çok ibadet etmeli ve bu vesileyle takva elbisesine bürünmeliyiz. Bilmeliyiz ki Ramazan ayı tevbe etmek için bir fırsattır, tam manasıyla Allah’a dönmek için bir fırsattır. İnsanların dinden uzaklaştırıldığı, günahların pervasızca işlendiği böyle bir zamanda takva elbisesine bürünmek için kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Müjdeler olsun Ramazan’ın rahmet ve bereketinden bolca yudumlayanlara! Yazıklar olsun Ramazan’ın bereketinden gafil bir şekilde yaşayanlara!
Mahmut Varhan Hoca
[1] Buhârî, Müslim
[2] Buhari, Müslim
[3] Müslim
[4] Buhari, Müslim
[5] Buhari
[6] Buhari, Müslim
[7] Müslim
[8] Tirmizi
[9] Müslim
[10] Tirmizi
[11] Buhari
[12] Tirmizi
[13] Buhari