RAMAZAN AYI VE ORUÇ İBADETİ

Ebû Hureyre, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Allah Teâlâ buyurdu ki: “İnsanoğlunun her işi kendisinindir. Ancak oruç değil. Çünkü o, Benim içindir ve onun mükâfatını Ben veririm.” Oruç, günahlardan koruyan bir kalkandır..”

Hamd; muttakiler için hidayet kaynağı olan, hak ile batılı birbirinden ayıran ve hidayet yolunun delillerini, nurlarını içerisinde barındıran Kur’an-ı Kerim’in içerisinde indirildiği Ramazan ayına bizleri ulaştıran Allah azze ve celle’yedir.

Salat ve selam muttakilerin imamı ve “Her kim ramazanı iman ederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek oruçlu geçirirse Allah azze ve celle geçmiş günahlarını affeder” buyuran Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’e, onun tertemiz âline, ashabına ve bunların yolunu güzellikle takip eden bütün müslümanların üzerine olsun.

İmdi;

Zerreden küreye bütün mahlukatına lütuf ve rahmeti ile ikramda bulunan Allah celle celaluhu, biz günahkar, haddini aşan, ruhunu ve bedenini O’na isyan ile kirleten aciz kullarına, şu fani dünyadan ayrılıp O’nun huzuruna varmadan önce arınacağımız bir zaman dilimi tayin etmiştir.

İşte bu ay, içerisinde bütün semavi kitapların nazil olduğu, cennetin kapılarının sonuna kadar açıldığı, cehennemin kapılarının sonuna kadar kapandığı, cinlerin ve şeytanların azgınlarının zincire vurulduğu Ramazan’ı Şerif ayıdır.

Bu fırsat ayını idrak eden kulun, günahlarından arınıp rıza-i ilahiyi talep etmemesi ve bu gaye uğrunda çaba göstermemesi düşünülebilir mi! Rahmet yağmurlarının semadan sağanak sağanak boşandığı bir zamanda cehennemden azat edilip Firdevs cennetlerine girmek için tevbe, istiğfar, gözyaşı, Kur’an tilaveti, zikir, kıyamu’l leyl nasıl terkedilebilir! Rasulullah sallalllahu aleyhi ve sellem’in ifadesi ile kul bu rahmet mevsiminde bağışlanamayacaksa vay o kulun haline, burnu yere sürtsün!

Cebrâil -aleyhisselâm- bana göründü ve “Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimsenin burnu yere sürtsün/rahmetten uzak olsun! dedi.” Ben de “Âmîn! dedim.”[1]

Bizler de bu rahmet-i ilahiyyeye mazhar olabilme umudu ile surur ve coşku ile Ramazan’ı karşılarken Ömer b.Hattab radıyallahu anhu’nun şu sözünü söylüyoruz: “Hoş geldin bizleri günahlarımızdan temizleyen Ramazan!”

Ramazan ayı; yeme, içme, gezme, eğlenme ayı değil; bilakis arınma, temizlenme, ibadete yönelme, günahlardan nedamet duyarak Allah azze ve celle’nin huzurunda yalvarma, yakarma ve ilahi rahmeti celbedecek amellerde yarışma ayıdır. Ramazan ayı kulun, şekavet ile hayatını sona erdirmek ve şehvet prangaları ile onu esir etmek isteyen en büyük düşmanı nefis ve şeytan ile olan savaşında onu koruyacak olan takva azığını, zırhını elde edeceği bir aydır. Allah azze ve celle bu hakikati Kur’an-ı kerimde şu şekilde beyan etmektedir: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de takvaya erişesiniz diye farz kılındı. (Bakara: 183)

Bizleri takva zırhı ile kuşatacak olan amel ise bu ayda tutmamız farz kılınan oruç ibadetidir.  Bu ibadetin farz kılınmasının ferdi, ictimai, bedeni, rûhi, sıhhi ve terbiyevi pek çok hikmeti vardır. Özetle bu hikmetleri sıralayacak olur isek şunları söyleyebiliriz:

1. Takva’ya erişmek:

Allah Sübhânehû ve Teâlâ’nın yaratıp dünyaya gönderdiği insanın, dünyadaki en büyük gayesi yaratıcısına itaat etmektir. Yani emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle takva dairesinde yaşamaktır. Allah Sübhânehû ve Teâlâ bu konuda insanı başıboş bırakmamış, aksine ona kitaplar indirip, rasuller göndererek nasıl yaşamaları gerektiğini onlara bildirmiştir.

İnsanın kendisi vesilesiyle takvayı kazanacağı, insanı takvaya götüren en önemli sebeplerden biri de hiç şüphesiz oruçtur. Zira Rabbimiz Celle Celâluhû emretti diye normal zamanlarda mübah olan en tabii ihtiyaçlarını terkeden insanın, Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzaklaşıp emrettiği şeyleri yerine getirmesi gayet tabii ve daha kolaydır. Bundan dolayı diyebiliriz ki oruç, haramları terketmek ve emirleri yerine getirmek için bir alıştırma ve bir idmandır.

2. Sabır:

Âdemoğlunun imtihan edilmek için gönderildiği şu fâni dünyada, imtihanı başarıyla geçmesi için ona gerekli olan sıfatların başında sabır gelmektedir. Oruç, onu sabırlı olmaya alıştıran en etkili bir sebeptir. Zira oruç vesilesiyle en zaruri ihtiyaçlarını dahi belirli bir süre terketmektedir. En zaruri ihtiyaçlarını bile sadece Allah emrettiği için terkeden insanın, kendisine haram kılınan şeyleri terketmesi ona gayet kolay olur. İşte orucun bu özelliğinden dolayıdır ki, oruca “sabır” ismi de verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ’nın: “Şüphesiz sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir” (Zümer: 10) ayet’i kerimesi hakkında müfessirlerin bir görüşü de buradaki “sabredenler”den maksadın, oruç tutanlar olduğudur.

3. Şükür:

Oruç, nimetlerin şükrünü eda etmeye sevkeden sebeplerin başında gelir. Çünkü oruç, en önemli ve insan için en gerekli nimetler olan yemek, içmek ve cinsel arzuları tatmin etmekten nefsi alıkoymaktır. Belirli bir süre nefsi bu nimetlerden uzak tutmak, bu nimetlerin kadrini bilmeye ve kıymetini takdir etmeye vesile olur. Zira nimetlerin içinde olan ve onları kolayca elde edebilen kimse, bu nimetlerin kadrini bilmez. Bu nimetleri belirli bir süre de olsa bulamayan veya bulduğu halde onlardan istifade edemeyen kimse, bu nimetlerin ne kadar kıymetli olduğunu idrak eder. Bu da onu şükürle bu nimetlerin hakkını eda etmeye ve bu nimetleri zayi etmeksizin, veriliş maksadına uygun bir şekilde kullanmaya sevkeder. Böylece insanı insan yapan şükür makamına ulaşır.

İşte Allah Teâlâ, orucun şer’an ve aklen farz olan nimetlerin şükrünü eda etmeye sevkettiğine işaret etmek için oruç ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Ve umulur ki şükredersiniz.” (Bakara: 185) Orucu bize farz kılmakla bize takva ve hidayeti veren Rabbimize şükürler olsun.

4. Diğergamlık:

Düşkün ve muhtaç kimselerin gözetildiği bir toplum, adalet ve rahmetin hâkim olduğu İslami bir toplumdur. Muhtaç kimseleri hakkıyla gözetebilmek için onların ihtiyaç derecelerini bilmek gerekir. Onların dertleriyle dertlenebilmek için, onların dertlerini yaşamak gerekir. İşte insanın aç ve susuz kalmasına sebep olan oruç, insanın aç ve susuz kimselerin hallerini iyice anlamasını sağlar. Böylece insan, en erdemli özellik olan diğergamlık sıfatını haiz olur.

5. Nefis terbiyesi:

İnsanoğlu için en önemli hususlardan biri de nefsini ve arzularını terbiye etmesi ve kontrol altına almasıdır. İşte bu konuda insanın en büyük yardımcısı oruçtur. Zira oruç insanın hayvani tabiatını kontrol altına alır ve şehevi arzularını kırarak dindirir. Zira nefis doyduğu zaman çeşitli şehevi arzuları temenni ederek azar. Nefis aç kaldığı zaman ise, bu arzularını düşünemez ve onlardan vazgeçer. Bu husus bütün toplumların tecrübe ettiği ve tüm ilmi verilerin tesbit ettiği bir konudur. İşte bundan dolayıdır ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim zinaya düşmekten korkacak olursa oruç tutsun. Çünkü oruç onun için (şehevi arzularına mani olan) bir kalkandır.”[2] Fakat bu konuda ifrat ve tefritten sakınmak için sünnet’i seniyyede varid olduğu şekliyle oruçla nefsi terbiye etmeye gayret ederek; İslam dışı toplumlardan alınmış olan açlık şekilleriyle nefsi terbiye etmekten sakınmak gerekir.

Orucun Fazileti

Ebû Hureyre, Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Allah Teâlâ buyurdu ki: “İnsanoğlunun her işi kendisinindir. Ancak oruç değil. Çünkü o, Benim içindir ve onun mükâfatını Ben veririm.” Oruç, günahlardan koruyan bir kalkandır. Oruç tutmaya başladınız mı oruçlu olan kimse kötü kelam konuşmasın, bağırıp çağırmasın. Biri onunla sövüşmeye veya kavga etmeye kalkışırsa, “Ben oruçluyum” desin. Muhammed’in hayatı elinde olan Zât’a yemin ederim ki, oruçlu kimsenin ağız kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar zamanında, diğeri de Rabbi ile karşılaştığı an orucu ile sevinmesidir.”[3]

Bu hadisin başka bir rivayeti şöyledir: “İnsanoğlunun her işi (yani sevabı) katlandırılır. Bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar arttırılır. Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ancak oruç bundan müstesnadır. Çünkü o, Benim içindir ve onun mükâfatını Ben veririm. Çünkü kulum, Benim için şehvetini ve yeme-içmesini bırakmaktadır.”[4]

Ebû Hureyre radıyallahu anhu’dan gelen başka bir hadiste şöyle buyurulur: “İman ederek ve Allah’tan sevap bekleyerek Ramazan’da oruç tutan kimsenin, geçmiş günahları affedilir.”[5]

Ramazan Ayına Özel Bazı Gece ve İbadetler

Bütün bunlara ilaveten Ramazan ayına özel olup onun kıymetini bir kat daha arttıran gece ve ibadetler de vardır:

Bu ayda, Kur’an’ın kendisinde indirildiği ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi bulunur. “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’ni sana ne bildirdi?! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir Suresi: 1-3)

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu gecenin önemini şu şekilde bize beyan eder: “Kim Kadir Gecesi’ni iman ederek ve sevabını (Allah’tan) umarak (ibadetle) ihya ederse, geçmiş günahları affolunur.”  Başka bir rivayette ise: “Bu gecenin hayrından mahrum kalan, gerçek anlamda mahrum olmuş olur” diye belirtilir. Sabaha kadar selametli olan, rahmet ve bereket ile dolu olan, meleklerin kendisinde indiği bu geceyi melekûti bir yapıya sahip olarak geçirmelidir. Bu geceyi gaflet içinde geçirenler, bütün o senenin hayrından mahrum kalmış olurlar. Çünkü o sene için verilen bütün kaderi hükümler bu gecede indirilir. “Onda melekler ve Ruh Rabblerinin izni ile her iş için iner de iner. O, tan yeri ağarıncaya kadar selamdır.” (Kadir Suresi: 4-5)

Fakat bu gecenin hangi gece olduğu belli değildir. Ancak Ramazan’ın son on gününde olduğu kesindir. Bundan dolayı Ramazan’ın son on gününde özellikle tek sayılı gecelerinde onu aramalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kadir Gecesi’ni Ramazan ayının son on gecesinin tek (sayılı) gecelerinde arayın.” 

Ramazan ayına mahsus ibadetlerden bir tanesi de teravih namazıdır. Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim iman ederek ve sevabını (Allah’tan) umarak Ramazan ibadetini (Teravih namazını) yerine getirirse, geçmiş günahları bağışlanır.”  Başka bir hadiste Ramazan orucunu tutan, teravih namazını kılan kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlardan temizleneceği müjdelenmiştir.  Ne mutlu bu fırsatları değerlendirenlere!

Yine Ramazan ayına has ibadetlerden biri de itikaftır. İtikaf Kur’an ve sünnetle sabit olan çok faziletli bir ibadettir. “Mescidlerde itikafta iken hanımlarınıza yaklaşmayın.” (Bakara: 187) Hz. Âişe validemiz anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününü itikafla geçirdi.”  Rasûlullah’ın ömrünün sonuna kadar bu ibadete devam etmesi, bu ibadetin ne kadar önemli ve ne kadar faziletli olduğunu göstermektedir. Zira itikaf, mü’minin kendisinde nefsini terbiye edeceği ve Rabbine yaklaşacağı en güzel bir halvethane ve her türlü şaibeden uzak en faydalı bir uzlettir.

Bir de sadece bu ayda verilen fıtır sadakası vardır. İbni Ömer buyurdu ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hür olsun köle olsun, kadın olsun erkek olsun bütün müslümanlar üzerine bir sa’ (ölçek) arpa veya bir sa’ hurma fıtır sadakası olarak vermeyi farz kıldı.”  Ramazan boyunca bir nevi fakirlerin hayatını yaşayan müslümanların, Ramazan’ın bitiminde de onları unutmamaları ve onlara infakta bulunmaları gayet tabii ve gereklidir. Rahmet dini olan İslam, muhtaçların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak fıtır sadakasını farz kılmış ve böylece hem zenginlerin fakir kardeşlerini unutmamalarını sağlamış, hem de onları sevinç günü olan bayramda mahcub ve üzüntülü bırakmamıştır.

Sahura kalkmak da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından tavsiye edilen bir ameldir. Sahur konusunda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Sahur yapınız. Çünkü sahurda bereket vardır.”  Başka bir hadiste şöyle buyuruyor: “Ehli kitabın orucuyla bizim orucumuzu ayıran şey sahur yemeğidir.”  Bu son hadis sahurun ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor. Sahura kalkmakla hem oruç ibadetini daha güzel ifa etmeye gücümüz olacak, hem de ehli kitaba benzemekten sakınmış ve onlara muhalefet etmiş olacağız.

Allah azze ve celle mübarek Ramazan ayını İslam Âlemi hakkında hayırlı eylesin ve hayırlara vesile eylesin! Ramazan-ı Şerif’in şu musîbetli ahir zamanda maddi ve manevi musibetlerimizi hafifletmeye ve hakkımızda hayra tebdil etmeye vesile olmasını yüce Mevla’dan niyaz ederiz. Allah’u Teâla, bu mübarek ayı en güzel bir şekilde değerlendirerek rahmetine ve mağfiretine mazhar olabilmeyi bizlere ve zürriyetlerimize nasip eylesin! Âmin…

Mahmut Varhan Hoca


[1] Tirmizî; 3545

[2] Buhari, Müslim

[3] Buhari, Müslim

[4] Buhari, Müslim

[5] Buhari, Müslim